Kapıldım
senin büyüne,
alımlı
ve baştan çıkaran İstanbul,
oynuyorsun
kalbimle istediğin gibi,
diz
çöküyorum
muhteşem
heybetinin önünde.
Daha
ilk bakışta sana tutuldum,
Sabahlara
dek uyku bulmak nafile,
Yanıp
kavruluyorum geceler boyu hasretinle.
Karaköy’den
Haydarpaşa’ya giden gemide,
Dolunay
Boğaz sularında pırıldadığında,
Bizans
tarihin beni kendimden geçirir,
ve
sorarım küpeşteye dayanıp,
Bu
sevda ebedi sürecek mi?
Sen
ender bir kadına benzersin İstanbul,
Denizci
denizden vazgeçer,
Maceracı
yerleşik olur sevdana tutularak.
Zalim,
kurnaz ve küstah, gürültülü ve kaotik olabiliyorsun İstanbul,
Yine
de: Şirin ve egzotik bir hava yayılır renkgarenk pazarlarında
ve
kurnaz kedilerin dolaştığı, baharat, ter ve parfüm kokularının sardığı
karanlık
yan sokaklardaki kitapçılarında.
Sen
bir yanınla Paris’sin –
Cilveli
ve cihana kucak açan,
biraz
ise New York’sun –
sırnaşık,
hırçın, büyük ve biraz da gözlerde büyümüş,
Tokyo
veya Berlin ile aynı ritimde atar nabzı kent merkezinin.
Fakat
bir yanın var, gizli ve gizemli,
Sır ve
günah dolu bir meçhuller diyarı.
Bir
dilber gibi,
Saklarsın
en derindeki definelerini sırnaşık turist sürülerinden,
Karşı
koyarsın açığa çıkarmaya ve paylaşmaya derinliklerindeki zevkleri.
Trafiğin
meşhurdur, adı çıkmıştır,
Şahane
güzelliği vardır gece kulüplerinin ve kent manzaralarının,
Bir
önem taşır mı senin için bilmem,
vuruldum
sana ben İstanbul.
Bani
farkeder misin hiç, bir göz kırpar mısın,
Muhabbetle
seni seyrederken ben Galata kulesinden?
Sevincim,
kaderim, ilham perimsin İstanbul.
İlham
verir, gözleri korkutursun İstanbul.
Eşsiz
işveli İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder